İnkar Etsen de Sen Bir Çıkarcısın!

 (Nöro-Teolojik Bir Otopsi Raporu)

İnsanlık tarihi boyunca şairler, filozoflar ve din adamları, insanın "fedakar" olabileceğine dair romantik bir masal anlatmışlardır. Ancak modern bilimin tarayıcıları ve kadim metinlerin satır araları birleştirildiğinde ortaya çıkan gerçek bu masalı paramparça ediyor.

İnsan; biyolojik, psikolojik ve teolojik olarak "haz aramak ve acıdan kaçmak" üzere programlanmış, karbon bazlı bir hesap makinesidir.

Senin "merhamet", "fedakarlık" veya "ibadet" olarak tanımladığın eylemler, aslında beyninin kimyasal dengesini korumak ve varoluşsal korkularını dindirmek için yaptığı son derece bencilce (self-interested) ama rasyonel hamlelerdir. Bu bir suçlama değil, bir durum tespitidir. İnsan doğası, "karşılıksız" hiçbir veriyi işlemez. Girdi varsa, mutlaka bir "çıktı" (haz/ödül) olmak zorundadır.

I. DONANIM: BEYNİN KİMYASAL RÜŞVET ÇARKI

İnsanın kafatasının içinde, onu hayatta tutmak için çalışan acımasız bir yönetici vardır: Ödül Sistemi (Reward System). Bu sistemin merkezi, beynin derinliklerindeki Ventral Striatum ve Nucleus Accumbens bölgeleridir.

Sen yemek yediğinde, su içtiğinde veya ürediğinde bu bölgeler "Dopamin" salgılayarak seni ödüllendirir. Buraya kadar her şey hayatta kalmak içindir. Ancak nörobilim, rahatsız edici bir gerçeği ortaya çıkardı: Sen "birine yardım ettiğinde" de beynin, sanki çikolata yemişsin veya para kazanmışsın gibi aynı bölgeyi aktive ediyor.

2006 yılında Jorge Moll ve ekibinin Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) desteğiyle yaptığı fMRI çalışması, bu mekanizmayı suçüstü yakalamıştır. Denekler bağış yaptıklarında, beyinlerinin Ventral Tegmental bölgesinde, kişisel kazanç elde ettikleri anla birebir aynı aktivite gözlemlenmiştir. Literatüre "Warm-Glow" (Sıcak Parıltı) olarak geçen bu etki, biyolojik bir gerçeği haykırır: Sen parayı, karşıdaki aç insan doysun diye vermezsin; o parayı verdiğinde beyninde oluşacak kimyasal tatmini (High Olma Hali) satın almak için verirsin. Eğer o parayı vermek sana nörolojik bir haz değil de acı verseydi, o eylemi asla yapmazdın.

Daha da derine inelim: Zorla yapılan iyilik neden tatmin etmez? Harbaugh’un 2007 yılındaki çalışması, paranın "vergi" yoluyla (zorunlu) gitmesiyle "bağış" yoluyla (gönüllü) gitmesini kıyasladı. Para aynı yere gidiyordu ama beyin sadece "gönüllü" olduğunda haz duyuyordu. Neden? Çünkü ego (Benlik) devredeydi.

İnsan, "Fail Olma Hazzı" (Agency) ister. "Ben yaptım, ben kurtardım, ben iyi biriyim" diyerek kendi statüsünü onaylatma ihtiyacı, biyolojik bir narsizmdir. Ayrıca, acı çeken birini gördüğünde devreye giren "Ayna Nöronlar", o acıyı sana da hissettirir. Sen yardım ederek aslında o kişinin acısını değil, o kişinin görüntüsünün senin beyninde yarattığı stresi (kortizolü) dindirirsin. Yani teknik olarak, dilenciye para vermek, baş ağrısı geçsin diye ağrı kesici içmekle aynı nörolojik reflekstir.

II. YAZILIM: KUTSAL METİNLERDEKİ "İLAHİ TİCARET"

Yaratıcı güç (Tanrı/Allah), tasarladığı bu biyolojik donanımın nasıl çalıştığını en iyi bilendir. Bu yüzden gönderdiği iddia edilen "yazılım güncellemeleri" (Kutsal Kitaplar), insanın bu "ödül odaklı" yapısını reddetmez; tam tersine sistemi bunun üzerine kurar. Dinler, insanlara "karşılıksız verin" demez; "Daha büyük bir kâr için bana verin" der. Bu, tarihin en büyük vadeli işlem piyasasıdır.

İslam teolojisine (Kur'an) baktığımızda, Yaratıcı ile kul arasındaki ilişki, şaşırtıcı derecede net ticari terimlerle, bir "Alım-Satım Sözleşmesi" olarak tanımlanır. Allah, kulun "bencilliğini" (kendini kurtarma isteğini) bildiği için, ona reddedemeyeceği bir takas teklif eder:

"Ey iman edenler! Size, sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticareti göstereyim mi? Allah’a ve peygamberine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz... (Karşılığında) Zemininden ırmaklar akan cennetler..."

(Saff Suresi, 61: 10-12)

Yaratıcı burada "Ticaret" (Ticâraten) kelimesini seçerek, insanın "kâr maksimizasyonu" dürtüsüne hitap eder. Tevbe Suresi'nde ise bu durum bir "mülkiyet devri" anlaşmasına dönüşür:

"Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır."

(Tevbe Suresi, 9: 111)

Bu ayet, "fedakarlık" kavramını teknik olarak ortadan kaldırır. Mümin canını feda etmez; mümin canını "Cennet" gibi sonsuz değerli bir emtiayla takas eder. Bu, rasyonel bir tüccarın yapacağı "en kârlı" satıştır.

Hristiyanlık ve Musevilik de aynı "Gecikmiş Haz" (Delayed Gratification) prensibini kullanır. İsa Peygamber, Matta İncili'nde takipçilerine bir yatırım danışmanı gibi seslenir ve dünya bankalarının (dünya hazlarının) güvensiz olduğunu, yatırımı "Gökyüzü Bankası"na yapmalarını öğütler:

"Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin... Bunun yerine kendinize gökte hazineler biriktirin."

(İncil, Matta 6: 19-20)

"Benim adım uğruna evlerini, kardeşlerini... bırakan herkes, bunların yüz katını alacak ve sonsuz yaşama kavuşacaktır."

(İncil, Matta 19: 29)

Buradaki "%10000 ROI" (Yatırım Getirisi) vaadi, insanın ödül mekanizmasını (Nucleus Accumbens) dünyevi hazlardan koparıp uhrevi hazlara yönlendirmek için kullanılan muazzam bir motivasyon kaynağıdır. Tevrat'ta ise (Tesniye 11:26-28) bu durum, "Kurallara uyarsan bereket (ödül), uymazsan lanet (ceza)" şeklinde bir Hukuksal Kontrat netliğindedir.

III. SENTEZ: MENFAAT, VAROLUŞUN YAKITIDIR

Nörobilimsel verileri ve teolojik metinleri üst üste koyduğumuzda ortaya çıkan "Büyük Resim" şudur: Çıkarcılık (Self-Interest), tasarımın bir hatası değil, işletim sisteminin kendisidir.

  1. Nörolojik olarak: İyilik yapmak, dopamin ve oksitosin salgılatarak kişiyi "iyi hissettirir". Bu, doğanın "türün devamı için yardımlaşmayı teşvik etme" rüşvetidir.

  2. Teolojik olarak: İbadet ve itaat, cenneti kazandırır ve cehennemden korur. Bu da Yaratıcı'nın "düzeni sağlamak için sonsuz hazzı vaat etme" yöntemidir.

Sonuç olarak, bir ateistin "vicdanı" ile bir dindarın "imanı", mekanizma olarak aynı yere hizmet eder: Kişisel Tatmin. Ateist, o anki nörokimyasal rahatlama (vicdan azabından kurtulma) için yardım eder; dindar ise sonsuz vadedeki nörokimyasal rahatlama (cennet) için yardım eder. İkisi de tüccardır, sadece vadeleri farklıdır.

"İnkar etsen de sen de çıkarcısın" gerçeği, insanı kötü yapmaz; insanı "insan" yapar. Çünkü kendi varlığını sürdürme ve mutlu etme arzusu (survival instinct), yaşamın devam etmesini sağlayan yegane motordur. Eğer "benlik" ve "haz" olmasaydı, ne bir anne çocuğuna bakardı, ne de bir kul Rabbine secde ederdi.


REFERANSLAR VE KAYNAKÇA (Bilimsel & Teolojik Kanıtlar)

Aşağıdaki kaynaklar, metinde sunulan iddiaların temelini oluşturan akademik ve teolojik belgelerdir.

A. Nörobilimsel Kaynaklar:

  1. Moll, J., et al. (2006). Human fronto-mesolimbic networks guide decisions about charitable donation. (PNAS).

  2. Harbaugh, W. T., et al. (2007). Neural Responses to Taxation and Voluntary Giving. (Science).

  3. Cialdini, R. B. (1987). Negative State Relief Model.

B. Teolojik Kaynaklar (Ayetler):

  1. Kur'an-ı Kerim: Saff Suresi (61:10-11), Tevbe Suresi (9:111). (Ticaret ve Satın Alma kavramları).

  2. İncil (Yeni Ahit): Matta 6:19-20 (Göklerde Hazine), Matta 19:29 (Yüz Katı Ödül).

  3. Tevrat (Eski Ahit): Tesniye 11:26-28 (Ödül ve Lanet Anlaşması).